Yüzyıllar önce Orta Asya’da farelerin popülasyonu azalmışken, Amerika kıtasında hızla artış gösterdi. Kara sıçanlar (Rattus rattus), tarihin en büyük felaketlerinden biri olan veba salgınının baş sorumlusu olarak, insanlara pireler yoluyla Yersinia pestis adlı bakteriyi bulaştırıyordu.Ancak 1700’lerin ortalarında, bu ölümcül salgının sıklığı azalmaya başladı.
İlginç bir şekilde, aynı dönemde Avrupa’da kahverengi sıçanların sayısında büyük bir artış yaşandı. Sadece Avrupa’yla sınırlı kalmayan bu istilacı tür, Atlantik Okyanusu’nu geçen gemiler aracılığıyla Amerika’ya da ulaştı.
Kahverengi sıçanlar, Kuzey Amerika’nın doğusunda yaygın hale gelirken, batı bölgelerinde de hızla çoğalmaya başladı. Bu iki tür, yalnızca zararlı olmakla kalmayıp, aynı zamanda önemli hastalık taşıyıcıları olarak da biliniyor. Bilim insanları ise kahverengi sıçanların Kuzey Amerika’daki yayılımını ve siyah sıçanları nasıl alt ettiklerini çözmekte hala tam başarı elde edememiş durumda.
Leicester Üniversitesi’nden moleküler zooarkeolog Eric Guiry ve ekibi, Kuzey Amerika’nın doğu ve güneydoğusundaki arkeolojik kazılardan elde edilen 311 sıçan kemiği üzerinde moleküler analizler yaptı. Sonuçlar, kahverengi sıçanların 1700’lerde kıtaya ulaştığını gösterdi.
Bu sıçanların, siyah sıçanlara kıyasla daha fazla hayvansal protein tükettiği ve farklı ekolojik nişlerde yaşadıkları ortaya çıktı. İki türün aynı kaynaklar için doğrudan rekabet etmemesine rağmen, kahverengi sıçanların daha agresif doğası ve büyük boyutları, siyah sıçanların yok olmasına katkıda bulunmuş olabilir.
Bu bulgular, sokak hayvanlarının kemirgen popülasyonlarını kontrol etmede önemli bir rol oynadığını gösteriyor ve daha büyük ekosistemler üzerindeki etkilerine dikkat çekiyor.
Daha fazla bu tarz içerikler için web sitemizi ve de instagram hesabımızı takip etmeyi unutmayınız!